DOLAR 42,5310 0.06%
EURO 49,6439 0.09%
ALTIN 5.775,450,40
BIST 10.956,460,35%
BITCOIN 3916567-1.15194%
Giresun

PARÇALI BULUTLU

Gündoğdu YILDIRIM

Gündoğdu YILDIRIM

03 Aralık 2025 Çarşamba

YIKMAK KOLAY!

YIKMAK KOLAY!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

YIKMAK KOLAY!

Kim olursa, ne olursa olsun; bir şeyi yıkıyor, yok ediyorsa ona hiç saygı duymam. 

Nedeni gayet açık; yıkmak, yok etmek, bozmak!

Var olanı yok etmek!

Neyine saygı duyacaksınız?

Saygı duyulur mu?

Kim olsa saygı duymaz!

Neye saygı duyulur biliyor musunuz?

Var etmeye, yapmaya, kurmaya…

Adı üzerinde yapmak, kurmak, inşa etmek…

Var etmek ne güzel değil mi?

Temelde insanlığa faydalı bir iş yapmak vardır.

Yapılan iş kişisel değil toplumsaldır. 

Yapmak, inşa etmek, kurmak kolay değildir.

Zor iştir.

Hem de çok zor…

Yerine göre bir ömür, yerine göre tüm bir beden, yerine göre bir can feda edilir.

Kurmaya, yapmaya, inşa etmeye en güzel örnek Atatürk’tür.

Yıkılmış, yok edilmiş, işgal altında bir ülkeyi, tüm rütbelerinden vazgeçerek, canını ortaya koyarak düşmanlardan kurtarmış, yeni bir ülke inşa etmiştir.

Yapmak, inşa etmek, kurmak budur…

Kuruyor mu yıkıyor mu?

Meseleye bu temelde bakılmalıdır.

Güzel işler yapan, inşa eden insan değerlidir. Bu insanlar her yerde baş tacı edilmelidir.

Bir işte kişisel çıkar varsa orada toplumsal bir yarar yoktur; toplumsal bir yararı bırakın çarpma, çırpma, yok etme vardır.

Hani “Gemisini kurtaran kaptan!” denilerek, bu tip insanlar göklere çıkartılıp, el üstünde tutulur ya da tutulmak istenir ya!

Bu kafaları kastediyorum.

“Gemisini kurtarmak” ancak bireysel fayda getirir, toplumsal bir faydayı bırakın, toplumun var ettiği ortak ürünü hakkı olmadan söğüşler.

Bu kurmak değil yıkmaktır.

Kurmakta, yapmakta, inşa etmekte toplumsal bir fayda vardır.

Bilim insanının, düşünürün, sanatçının, edebiyatçının, doktorun yaptıkları toplumsaldır.

Topluma, halka hizmettir.

Toplum yararı vardır.

Kendi menfaati için çalışanlar, var olanı da yok ederler…

Tüm değerleri ayaklar altına alırlar…

Bozarlar, yıkarlar…

Kim demiş yıkmak iyidir, diye…?????????????

Yıkmak insanlığa yapılmış en büyük kötülüktür.

Yapmaktır kutsal olan.

Bugün ülkemiz büyük bir su sorunu ile karşı karşıya…

Kışın yeterli yağış yağmazsa birçok şehir susuz kalacak…

Görünen o ki bu kış da yağış az olacak…

Neden su sorunu yaşıyoruz?

Temeli yine yıkım…

İnsanlar ormanları yaktılar, doğayı yok ettiler….

Yeşil alan diye bir şey kalmadı.

Atalarımız ne güzel söylemiş, “yaş kesen, baş keser”

Tarla, bağ, bahçe derdine düşenler…

Çevreye zarar verenler…

Kolay mı bir ağacın yetişmesi…

Ormanın var edilmesi…

Yapmak zor tabii ki…

Ağaç dikmek orman yetiştirmek…

Nasıl olacak?

Yıllarca sürecek ağaçlandırma çalışması…

Ormanlardaki hayvan popülasyonu…

İklimin dengesini bulması…

Bozulan toplum…

Gemiyi kurtarmak, kendi bacağından asılmak, devletin malını yemek, domuz olmak…

Yıkmanın kafası…

Kötülüğün kutsanması…

Yapmak, var etmek; kişisel menfaatlerden uzak durmak, kendi nefsinden arınmak…

Paylaşmak, dayanışmak, omuz vermek, destek olmak, emek harcamak Yunus, Mevlâna, Hacı Bektaş, Pir Sultan Abdal olmak…

Ruh önemlidir.

Bilgi ruhu besler.

Bilgi kitap okumakla olur.

Cahiller ve aydınlar…

Yıkanlar cahil; yapanlar aydın insanlardır.

Yıkandan değil yapandan ol!

Yıkmak kolay…

Yapmak zor…

Bunu böyle bil!

Devamını Oku

ÖĞRETMEN

ÖĞRETMEN
0

BEĞENDİM

ABONE OL

ÖĞRETMEN

Köşe yazılarımı yazarken günün, haftanın, yılın önemi üzerine genelde yazmamayı tercih ederim; zaten tüm köşe yazarları günün, haftanın, yılın önemi üzerine yazıp çiziyorlar.

Bana çok doğru bir yaklaşım gibi gelmiyor.

Beni ne etkilemişse, kendi iç dünyamda ne varsa onu yazmak istiyorum.

Şimdiye kadar da hep böyle yaptım.

Kafama göre yazdım çizdim.

Okuyucu da bu tarzımı sevdi.

Nedense öğretmenler günü ile ilgili bir şeyler yazmak, öğretmenleri onurlandırmak istedim.

Öğretmenler, bu ülkenin aydınlık yüzleridir, en azından biz öyle görmek, öyle varsaymak istiyoruz.  

  • “Öğretmenler, bir toplumun geleceğini şekillendiren gizli kahramanlardır.”
  • “Bir öğretmenin dokunuşu, bir öğrencinin hayatını sonsuza dek değiştirebilir.”
  • “Öğretmenler, bilgi ışığıyla cehalet karanlığını aydınlatır.”
  • “Her büyük insanın arkasında ilham veren bir öğretmen vardır.”
  • “Öğretmenler, bilginin tohumlarını eken ve geleceğin meyvelerini biçen kişilerdir.”
  • “Bir öğretmenin yüreği, öğrencilerinin başarısı ile dolup taşar.”
  • “Öğretmenler, sadece ders vermekle kalmaz, aynı zamanda hayata dair dersler de öğretirler.”
  • “Bir öğretmenin gerçek gücü, bir öğrencinin içindeki potansiyeli görüp onu ortaya çıkarmaktır.”
  • “Öğretmenler, bilgiyi aktaran değil, bilgiyi sevdirmeyi başaran kişilerdir.”
  • “Eğitim, bir insanın sahip olabileceği en değerli hazinedir ve bu hazineyi bize öğretmenler sunar.”

Adı üzerinde öğretmen…

Kim ne derse desin dünyanın en zor ve aynı zamanda en kutsal mesleği öğretmenliktir.

Hiç şüphe götürmez.

İnanın öyle…

Öğretmenliği öyle kolay bir meslek olarak da görmeyin, dünyanın en zor mesleğidir. 

Bakmayın siz yetkililerin sınıflar yirmi, yirmi beş kişilik falan dediğine, şehir ve ilçe merkezlerindeki okullarda sınıf mevcutları kırk beşin üzerinde…

Öğretmen sınıfa girince koca bir ordu ile karşı karşıya kalıyor.

Bırakın sınıfta ders anlatmasını, yoklama almak bile çok zor.

Neyse öğretmenlik öyle kolay bir iş değil.

Anlayacağınız…

Kutsal demiştik.

Doğrudur.

Diğer mesleklere benzemez, tüm insanlık öğretmenin elinden geçer.

Öğretmen ne ise ülkenin insanı da odur.

Her zaman dile getirmeye çalışıyorum, bir ülkenin temel taşıdır öğretmen.

Ülkemizde öğretmene gereken değer verilmediği bir gerçektir.

Kimse bunu inkâr edemez.

Öğretmene değer verme işi birkaç beylik cümle sarf etmekle olacak iş değildir.

Aldığı ücret bellidir.

Özlük hakları ortadadır.

Öğretmenin refah seviyesini yükseleceksiniz, özlük haklarını iyileştirileceksiniz.

Öğretmen kendisini çok özel hissedecek…

Öğretmenin kalitesi ülkenin kalitesidir.

“Bir şey olamazsan öğretmen ol!” mantığı ile yürütülen bir meslek ne kadar değerli olur?

Kitaplarımda bu konuyu hep işledim, dedim ki: ülkenin öğretmenleri orta, üst gelirli ailelerin çocuklarından olsun, dünyaya bakışları, hayatı algılamaları, yaşam kaliteleri ile öğrenciye gerçek anlamda rehber olabilsin.

Öğretmenlik bilgi ve görgü işidir. 

Öğretmenin öğretici olabilmesi için her anlamda toplumdan önde olması gerekir.

Bugün öğretmenler günü tabii ki öğretmenler konuşulacak, değerli oldukları, değer verildiği hissettirilecek…

Tabii ki çok özel bir gün…

En iyi şekilde kutlanmalı, öğretmenlere güzel müjdeler verilmelidir.

İşin bir de duygu tarafı vardır, onu da belirtmek gerekir.

Öğretmenlik duygusuz yapılmaz…

İnsan ve ülke sevgisini yüreğinde hissetmeyen iyi bir öğretmen olamaz.

Karşılık beklemeden yapılacak bir iştir öğretmenlik…

İyi ki öğretmen olmuşum, bu dünyaya bir daha gelsem yine öğretmen olurdum, diyebilmektir.

Öğretmenlik güzel meslektir.

Devamını Oku

SORGU MU YARGI MI?

SORGU MU YARGI MI?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

SORGU MU YARGI MI?

Bu toplum beni hiç yanıltmayacak!

Hep aynı yaklaşım, aynı bakış açısı…

Bir olay olduğunda olayla ilgili koro halinde aynı cümleler kuruluyor.

İnanın olay hakkında kişilerin söylediklerini duysanız, insanlığınızdan utanırsınız.

Akla, hayale gelmeyecek ithamlar, suçlamalar…

Yok ya bu kadarı da fazla…

Nedir bu sorgusuz yargı?

Hiç mi sorgu olmayacak, “neden” sorusu sorulmayacak…

Neden?

Bir olay yaşandığında, insanoğlunun ilk soracağı soru “neden” sorusudur.

Evet!

Bir neden aramak…

Doğru olan budur.

Bir olay olduğunda, o olayın birçok nedeni tabii ki vardır. 

Nedensiz, durup dururken bir olay olmaz.

Olay varsa neden vardır.

Diyalektiğin temel kuralıdır, olaylar nedenler sonucunda oluşur. 

Nedenler yoksa olay da yoktur.

Neden?

Kendime hep bu “neden” sorusunu sorarım.

Olayla ilgili neden ararım.

Olaydan etkilenen kişiyi suçlamak, yargılamak hiçbir zaman aklıma gelmez, çünkü; suçlamak, yargılamak, kişiyi suçlu saymak; cahillerin, bilgisizlerin, basit insanların başvurduğu bir yol ve yöntemdir.

Kişinin; sosyolojik, psikolojik, ekonomik, toplumsal bir sürü özelliği vardır.

Bu özellikler kişiye hastır.

Her kişinin olaylar karşısında verdiği, vereceği tepki farklıdır.

Milyon, milyar olasılık…

Kimse kimseye benzemez.

Kişiler, olaylar karşısında aynı davranışı sergilemez.

Her bir kişinin olaylar karşısında vereceği tepki farklıdır.

Ben olsam…

İyi de sen değilsin!

Olayın içinde sen olsan seni konuşacaktık.

Senin üstünden olayı sorgulayacaktık.

Sen değilsin.

Bir başkası…

Neyse olay oluyor ve olay üzerine yargı başlıyor…

Ne kolay değil mi?

Bir olay yaşandığında hemen ağız dolusu konuşmaya başlamak.

Ahkam kesmek…

Suçlamak…

Ağız dolusu konuşmak…

Öyle, böyle değil…

Bir de olayla hiç ilgisi olmayan bir sürü laf çıkartmak

Yalan yanlış şeyler konuşmak…

Biraz vicdan…

İnsan bilmediği olay üzerine konuşur mu?

Olaya hakimmiş gibi yargıda bulunur mu?

Bulunuyor…

Bir sürü yalan, yanlış bilgi üretiyor. 

Bilmiş bilmiş konuşuyor.

Biraz empati…

Nerede…

Varsa yoksa acımazsızca yargı…

Elimize ne geçecekse?

Yargılamak kolayımıza gidiyor.

Sorgulamak bilgi, birikim, cesaret ister.

Kolay değil sorgulamak…

Neden aramak… 

Burada yaşanmış olayları, olayların sonucunda zarar görmüş kişileri anlatmayacağım, kişisel konulara girmeyeceğim.

Derdim, olayları konuşup, olaylar üzerinden çözümlemeler yapmak değil.

Sorgulamak mı yargılamak mı, sorusunun net cevabını vermek… 

Geri kalmış toplumlarda insanların genel davranış şekilleridir yargılamak.

Anlamak, anlamaya çalışmak, empati kurmak, nedenler aramak gibi yollar tercih edilmez, öyle bir yola da girilmez.

Medeni insanlar, sadece toplumsal meseleleri değil var olan her şeyi sorgular, neden arar ve nedeni de bulmaya çalışır.

Suçlu yoktur, neden vardır.

Kimse suçlu değildir.

Suçlu atfedilemez.

Bu böyle biline…

Yargılar olumsuz tüm davranışları içinde barındırır.

Toplumu böler, parçalar, kavga ettirir.

Kim olursa, ne olursa olsun sorgudan vazgeçmemelidir.

Sorgu mu yargı mı?

Tabii ki sorgu!

Devamını Oku

ÇOK ŞAŞIRIYORLAR

ÇOK ŞAŞIRIYORLAR
0

BEĞENDİM

ABONE OL

ÇOK ŞAŞIRIYORLAR

Çok ilginçtir, insani değerler üzerine konuşup, “İnsanlara iyilik yapmak gerekir” dediğimde, “İyilik hak edene yapılır.” diyorlar.

İyiliğin iyi bir şey olduğunu anlatmak için inanın çok çaba sarf ediyorum, insanlar direnç gösteriyorlar, sanki onlara kötü bir şeyleri yapmalarını istiyorum.

Toplum bu kadar iyilikten, iyilik değerlerinden uzak…

Oysaki insani değerler, dini değerler hep iyilik üzerine kurulu…

İnançlarımız, doğruluk, dürüstlük, iyi insan üstüne…

Hz Ali, “Sana tokat atana diğer yanağını uzat!” der.

Bakar mısınız öğretiye ne kadar anlamlı…

Cuma hutbeleri, verilen vaazlar, dini sohbetler, öğretmenin öğrencilerine nasihatleri insanlık üzerine…

Şunu bile diyebiliriz: Cennetin kapısını aralamanın tek yolu, iyilik yapmaktan geçer…

İyi insanın yeri cennetin başköşesidir.

Hz Muhammed iyilik timsalidir.

Dört halife…

Adını bilmediklerimiz…

Hal böyle aslında…

Gel gelelim bu teorik gerçekliğin reelde bir karşılığı yok.

Söylemler, edebiyatlar, konuşmalar hikâye…

İnsanlar birbirinin düşmanı olmuş.

Yaşamlar kötülük üzerine kurulmuş.

Yapılan iyiliğe mutlaka bir karşılık beklenmiş; iş, iyilikten öte menfaat meselesine dönüşmüş.

Kazan kazan mantığı…

Sözde Müslüman, sözde iyi insan…

Sözde olmasaydı toplum bu kadar bozulmazdı.

Söylediğim, dile getirdiğim şey çok basit…

Yaşamını iyi insan olmak üzerine kur, iyi insan ol.

Yaptığın iyiliğin karşılığını bekleme…

Bana iyi desinler, deme…

Toplum yararına bir tuğla da sen koy.

Bu kadar…

İyilik kavramı insanlıkla birlikte başlamış, evrensel değerlere dönüşmüş…

Tüm insanlık tarafından kabul görmüş…

Ne diyorlar, “Senin dediklerini hayata geçirmek çok zor, biz sizin gibi olamayız!”

Sizin gibi olmayız kısmı, çok şaşırtıcı…

Sadece söylediğini hayata geçir, deniyor.

Bu!

İyi olmak bu kadar mı zor?

Ne olur sanki yüreğini insanlığa açsan; elinden geldiği, dilinin döndüğü kadar insanlığa faydalı işler yapsan.

İnsan olmanın olmazsa olmazı değil midir?

Arkadaşım, insanız insan…

Dua ederken bile, “Allah’ım bütün Müslümanları koru!” diyoruz.

“Allah’ım bütün insanları koru!” desek, neden olmasın.

Ne kaybederiz?

Bu bir ayrım değil midir?

Yunus Emre’nin şöyle bir sözü vardır: Yaratılanı severim yaratandan ötürü. 

Yaratanın bizim için öyle büyük bir değeri vardır ki, yarattığının değeri çok büyüktür.

İnsanoğlu, yaratanın bir emanetidir.

İnsanlık yaratanın eseridir.

Değil insanoğlu, doğadaki tüm canlılar yaratana aittir.

Burada büyük bir tezatlık vardır.

Sevgi üzerine kurduğumuz inanç, yaşam şekli reelde karşılık bulmamaktadır.

Toplum bu değerlerin çok uzağındadır.

O nedenle de iyilik üzerine yapılan sohbetler insanlara çok banal gelmekte, gerçeklikten çok uzak, uygulaması çok, denmekte…

Sanki böyle bir düşü, böyle bir yaşamı benimsemiş insanlar bu dünyadan değil…

İyiliği, güzelliği, yardım severliği, hoşgörüyü her daim her ortamda konu edinecek ama uygulamaya geldiğinde tüm bunlar unutulacak, “insan insanın düşmanıdır” kafası hayat bulacak…

Garip ama gerçek…

“Helal olsun sana be!” diyorlar.

Benim sözlerim, dinleyenleri çok etkiliyor.

Beni özel insan kategorisine sokuyorlar.

“Siz de böyle olabilirsiniz” diyorum, “çok zor” diyorlar.

Hayatımdan örnekler veriyor, bu işin çok zor olmadığını ispatlamaya çalışıyorum.

Bir sürü olay anlatıyorum.

Çok şaşırıyorlar!

Devamını Oku

CUMHURİYET 102 YAŞINDA

CUMHURİYET 102 YAŞINDA
0

BEĞENDİM

ABONE OL

CUMHURİYET 102 YAŞINDA

Cumhuriyet…
Sadece bir yönetim biçimi değil, bir varoluşun adıdır.
Yıkılmış, tükenmiş, umudunu kaybetmiş bir milletin; küllerinden yeniden doğuşudur.
Bir milletin, “ben varım” deyişidir.

Düşünün; savaşlarla, yoksullukla, cehaletle boğuşan bir halk…
Yüzyıllar boyunca iradesi elinden alınmış, neyi nasıl yapacağı başkaları tarafından belirlenmiş…

Ne kadar iyi olursa olsun bir teokrasi, Cumhuriyetten iyi olamaz, sonuçta bir padişahlık gerçeği…

Ülkenin tek sahibi…

Ülkede yaşayanlar, padişahın kulu…

Tebaası…

İnsanın insana kulluğunu yıkmak için, bu halkın içinden biri çıktı: Mustafa Kemal Atatürk.
Yalnızca bir komutan değil, bir aydınlanma önderi olarak halkına ışık tuttu.
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” dedi.
Türklerin tarihi değişti.

Cumhuriyet’e evet!

Mustafa Kemal Atatürk, Türk Halkının insanca yaşayabileceği bir cumhuriyet kurdu, halkın kendi kendini yönetmesini istedi.

Devrimler yaptı.

Cumhuriyeti anlamlı kıldı.

Cumhuriyet; sadece bir rejim değişikliği değildir.
Cumhuriyet, aklın, bilimin, eşitliğin ve özgürlüğün zaferidir.
Kadınların sesinin duyulduğu, çocukların geleceğe umutla baktığı, yoksul köylerde bile okulların açıldığı bir yeni düzenin adıdır.
Bir halkın kendi kaderini eline alışının kutlu ilanıdır.

Ne yazık ki bugün, bazıları Cumhuriyet’in değerlerini sıradan bir “resmî tören” havasında anıyor.

Cumhuriyetin ne değerini biliyor ne de Cumhuriyeti kurmak için şehit düşmüş, gazi olmuş atalarını minnetle anıyor.

Cumhuriyeti değersizleştiriyor.

Ne yazık bu ülkede padişahlığın geri gelmesini isteyenler bile var.

Osmanlıya övgüler düzüyorlar.

Teokrasiyi övüyorlar.

Olacak iş değil…

Kıymet bilmezlik…

Cahillik…

Gelişmiş, uygar ülkeler cumhuriyetle yönetilmekte…

Birçok ülkede Cumhuriyet için can verilmekte…

Cumhuriyet’in özlemi çekilmekte…

Cumhuriyet, sadece 29 Ekim sabahları hatırlanacak bir tarih değildir.
Cumhuriyet, her gün yeniden yaşanması gereken bir bilinçtir.
Her özgür düşüncede, her eğitimli çocukta, her eşit yurttaşlık talebinde o ruhu görmek mümkündür.

Atatürk, Cumhuriyet’i “fikren, ilmen, fennen, bedenen güçlü nesillere” emanet etti.
Demek ki Cumhuriyet, sadece korunacak bir miras değil, ilerletilecek bir idealdir.
Onu yaşatmanın yolu; sorgulayan, düşünen, üreten bireyler olmaktan geçer.

Bugün geriye baktığımızda şunu net biçimde görebiliriz:
Cumhuriyet, bize yalnızca özgürlük değil, onur kazandırdı.
Ve bu onur, hiçbir zaman kaybedilmemesi gereken en büyük değerimizdir.

Geriye dönmeye hiç niyetimiz yok, olmamalıdır da…

Cumhuriyet sonsuza kadar…

Cumhuriyetten vazgeçenlerin durumu ortada…

Afganistan, Suriye, Irak, İran, Lübnan, Mısır ve diğerleri…

Ne diyeyim, Afrika ülkeleri…

Demokrasi, adalet, hukuk, gelecek yok.

Her birisi emperyalist ülkelerin sömürgesi…

En kötüsü de kadının toplumda var olmasını bırakın, kadının adı yok…

Kadın yok…

Medeniyet kadınla başlar, kadının olmadığı bir yerde medeniyet olmaz.

Daha doğrusu yaşam olmaz.

Karanlık bir çağ…

Hem de kapkaranlık… 

İnsanca bir yaşam Cumhuriyet! 

Yaşasın Cumhuriyet!

Devamını Oku